Görme alanı testi, göz hastalıklarının tespit ve ilerlemesinin takibinde önemli bir rol oynayan bir tanı yöntemidir. Göz sağlığının korunması ve olası hastalıkların erken teşhisi için rutin olarak kullanılmaktadır. Özellikle göz tansiyonu, yani glokom, sarı nokta hastalığı ve halk arasında tavuk karası olarak bilinen gece körlüğü gibi ciddi göz rahatsızlıklarının belirlenmesinde görme alanı testi yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Hastaların görme yetilerindeki değişikliklerin izlenmesi, bu hastalıkların ilerleme hızını değerlendirme ve tedavi planlamalarını daha etkin bir şekilde yapma imkanı tanır. Görme alanı testi, göz doktorlarının teşhis ve tedavi süreçlerinde sıklıkla başvurdukları bir araçtır.
Görme alanı, kişinin baktığı nokta etrafında gözüyle algılayabildiği alandır. Her insanın görme alanı aynı olmayıp, yaş, sağlık durumu ve diğer faktörlere bağlı olarak genişlik bakımından değişiklik gösterir. Genel olarak insan gözünün normal görme alanı yatay düzlemde farklı noktalara doğru uzanır. Normal bir görüş alanı, burun yönünde yaklaşık 65 derecelik bir genişliğe sahiptir. Gözün alt bölümüne doğru kalan görüş alanı yaklaşık 70 dereceye kadar genişleyebilmektedir. Üst bölümdeki görüş alanı ise daha sınırlı olup, yaklaşık 50 derecelik bir açıyla kısıtlıdır. Kulak yönü ise maksimum görüş alanı sunar ve bu kısım 90 derecelik bir açıyla algılanır. İnsanoğlunun evrim sürecinde kazandığı görsel yeteneklerin bir sonucudur ve hayatta kalabilmek için etraftaki olası tehlikeleri daha geniş perspektiften fark edebilme gereksiniminden ortaya çıkmıştır. Görüş sahasındaki herhangi bir azalma veya eksiklik, göz rahatsızlıklarının işareti olabilir ve erken tanı açısından düzenli göz kontrolleri hayati önem taşımaktadır.
Görme alanı testi (diğer adıyla göz alanı testi), kişinin gözlerinin ne kadar geniş bir alanı görebildiğini ölçen, çevresel ve merkezi görme alanlarında kayıp olmadığını tespit etmek için uygulanan önemli bir muayene yöntemidir. Doktorlar bu testi kullanarak, glokom, retina hastalıkları veya nörolojik sorunlardan kaynaklanan görme problemlerini erken teşhis edebilirler. Hastanın karşısında duran bir ekrana veya yarım küre şeklindeki bir cihaza odaklanmasını gerektirir. Test sırasında, farklı ışık noktaları belirirken hastadan bu ışıkları gördüğünde bir düğmeye basması istenir. Kayıp varsa düzeyini tespit etmek amacıyla kullanılan psikofizik bir test olarak, görme alanındaki sorunlu bölgeler haritalandırılır.
Görme alanı testi, test sırasında göz alanı testi cihazı çene bölgesine uygun şekilde yerleştirdikten sonra karşı taraftaki ışık kaynağına doğru bakış yapar. Test edilen kişi özel bir cihazın önünde oturur ve başını sabit bir pozisyonda tutması istenir. Işık kaynağına yönelen göz açık tutulurken, diğer göz kapatılır. Her göz ayrı ayrı değerlendirilir. Birey belirli bir noktaya konsantre olurken, çevredeki alanlarda farklı yoğunluklarda ışık parlamaları olur. Işık parlamaları rastgele noktalarda ve farklı parlaklık seviyelerinde ortaya çıkar. Her ışık parladığında, bireyin butona basarak ışığı algıladığını işaret etmesi beklenir. Test sonucunda görme alanındaki herhangi bir eksiklik veya anormallik tespit edilebilir.
Görme alanı testi, sadece göz hastalıklarının değil, merkezi sinir sistemiyle ilgili birçok ciddi durumun tespiti açısından da hayati öneme sahiptir. Beyin, göz ve optik yollar arasındaki bağlantılar sayesinde, nörolojik bozukluklar sıklıkla görsel alanda belirgin değişikliklere yol açar. Bu nedenle nöroloji pratiğinde, görme alanı değerlendirmesi tanı koyma sürecinde vazgeçilmez bir araç haline gelmiştir.
Görme alanı testleri, beyin ile göz arasındaki görsel yollar üzerindeki herhangi bir noktada oluşan hasarı lokalize etmekte kullanılır. Optik sinir, kiazma optikum (görme siniri çaprazı), optik trakt, lateral genikulat cisim ve optik radyasyonlar gibi yapılardaki lezyonlar, görsel alanda kendine özgü kayıplara neden olur. Bu desenler, lezyonun tam yerinin anlaşılmasını sağlar:
Optik sinir lezyonları → Tek gözde görme kaybı
Optik kiazma lezyonları → Bitemporal hemianopsi (iki gözde dış kadran kaybı)
Optik trakt ve sonrası → Homonim hemianopsi (her iki gözde aynı tarafın görme kaybı)
Beyin tümörleri, özellikle hipofiz adenomları veya kraniofaringiomalar gibi kiazma optikum bölgesine baskı yapan kitleler, görme alanında karakteristik kayıplara neden olur. Bu tür tümörler, erken evrede yalnızca görsel alanda daralma şeklinde kendini gösterebilir. Bu test sayesinde, kitleler henüz klinik olarak büyümeden tespit edilebilir ve tedavi planı erkenden başlatılabilir.
Beyindeki damar tıkanıklıkları veya kanamalar, genellikle optik yolları da etkileyebilir. Bu durumlar sonucunda oluşan görme alanı kayıpları, kişinin günlük yaşantısını ciddi şekilde etkileyebilir. Görme alanı testleri, bu kayıpların derecesini ölçmek ve rehabilitasyon sürecini yönlendirmek açısından kritik veriler sunar.
Multipl skleroz gibi santral sinir sisteminin demiyelinizan hastalıklarında, optik nörit sık görülen bir bulgudur. Bu durumda, özellikle geçici ya da kalıcı merkezi skotomlar (görme alanında kör noktalar) gelişebilir. Görme alanı testi, MS hastalarının hem tanı sürecinde hem de hastalık aktivitesinin izlenmesinde kullanılır.
Kafa travmaları sonrasında optik sinir ya da görsel kortekse yönelik hasarlar oluşabilir. Bu hasarlar her zaman gözle görülen belirtilerle ortaya çıkmayabilir. Görme alanı testi, travma sonrası oluşan sessiz lezyonların belirlenmesi ve görsel işlevlerin değerlendirilmesi için başvurulan bir yöntemdir.
Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda, erken dönemlerde görme alanında değişiklikler gözlemlenebilir. Özellikle dikkat ve algı süreçlerinin etkilenmesiyle birlikte, periferik görme alanı zayıflayabilir. Bu nedenle, nörodejeneratif süreci takip etmek için düzenli görme alanı testleri önerilebilir.
Görme alanı testleri, intrakraniyal basınç artışıyla karakterize olan bu hastalıkta da önemlidir. Papilödem (optik sinir başı ödemi) sonucunda ortaya çıkan görme alanı bozuklukları, özellikle merkezi görme ve periferik alanı etkileyebilir. Tedavi sürecinde hastalığın seyrini takip etmek için bu test sıkça kullanılır.
Bazen hasta görme kaybı şikayetinde bulunabilir ancak yapılan tüm organik testlerde herhangi bir sorun bulunmaz. Bu gibi durumlarda görme alanı testleri, psikojenik nedenlere bağlı görsel şikayetlerin ortaya konmasında yardımcı olabilir. Test sonucundaki atipik desenler, hekime tanıda ipucu sağlar.